insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.

Ahmet Altan

13 Şubat 2007 Salı

Sıkar mı?

Clint Eastwood'un ne büyük bir sanatçı, ne müthiş bir sinema adamı olduğunu tekrar tekrar gördükçe ona duyduğum saygı ve sevgi katlanarak artıyor...

Biz onu gençliğimizde 'kovboy filmlerinde oynayan yakışıklı bir çocuk' olarak algılardık, bugüne kadar otuz kere seyrettiğim ve her planını, her diyalogunu ezbere bildiğim Sergio Leone'nin o muhteşem 'İyi, Kötü ve Çirkin' adlı eseri bile bu kanımızı değiştirmemişti.

Sonra Eastwood gerek oyuncu, gerek yapımcı, gerekse yönetmen olarak daha da büyük işler başardı. 'Affedilmeyen', 'Milyon Dolarlık Bebek' gibi başyapıtlarını seyretmişsinizdir.

'Babalarımızın Bayrakları'na da hayran kalacaksınız, lumpen değilseniz eğer.

Eastwood bu mükemmel eserinde, İkinci Dünya Savaşı'nın son aylarında gerçekleşen Iwo Jima muharebesini anlatıyor, Amerikan deniz piyadelerinin ilk kez bir Japon adasını, büyük kayıplar vererek ve verdirerek ele geçirmelerini...

Daha doğrusu onu anlatmıyor da, şu ünlü fotoğrafın, hani Amerikan askerlerini tepeye kocaman bir bayrak çekerken gösteren ünlü fotoğrafın öyküsünü, bunun ardında yatan soytarı gerçekleri su yüzüne çıkarıyor... (Fotoğrafçı geçenlerde öldü.)

Adayı ele geçirdikten birkaç gün sonra ilk fotoğrafı cılız buldukları için 'mizansenle' yeniden çekmişler, bu arada bayrağı asıl dikenlerden bazıları ölmüş, onların yerine alakasız birtakım yenilerini bulup hayatta kalanlarla birlikte Amerika'ya postalamışlar ve eyalet eyalet maymun gibi gezdirmişler, on dört milyar dolar toplayacakları devlet tahvilleri reklamında oynatmışlar!

Bu rezilliği Ruslar da yapmışlardı, Berlin'de Reichstag'ın tepesine kızıl bayrak çeken çocuk 'parti üyesi olmadığı için' o filmi iptal etmişler, üç gün sonra bu kez partiden torpilli başka bir askere yeni bir bayrak çektirip yeni bir belgesel hazırlamışlar, dünyaya bunu dağıtmışlardı. Gerçek, Sovyetler Birliği yıkılıp arşivler açılınca ortaya çıktı. (Bu haltı Auschwitz'de de yediler, kampı kurtardıktan haftalar sonra çektikleri belgeselde, ayakta duramayan iskelet adamların yerini, Kızılordu'yu coşkuyla karşılayan kanlı canlı militanlar almıştı! Hiçbiri de Yahudi değildi elbette, 'antifaşist' kahramanlardı!)

Steven Spielberg denilen çocuk ruhlu haylaz da, hele o nefes kesen ilk yirmi dakikasıyla artık bütün savaş filmlerine 'ayar veren', standart ve norm teşkil eden, 'paradigma' koyan 'Er Ryan'ı Kurtarmak' filminde basbayağı hamaset yapıyordu... Kızılderililerin karşısında zor duruma düşmüş beyazları boru çalarak gelip kurtaran Amerikan süvarilerinin yerini, son anda iyi çocukları Alman saldırısından kurtaran Amerikan uçakları almıştı...

Eastwood burada tam tersine 'demistifikasyon' yapıyor; hem savaşın ne bok olduğunu gösteriyor, hem de asıl boklukların cephe gerisinde döndüğünü...

Bununla da yetinmemiş, filmi tersine çevirip bir de katlamış.

Yani, aynı filmi, aynı konuyu, aynı adayı, aynı muharebeyi bir de 'Japon açısından' çekmiş!

'Iwo Jima'dan Mektuplar'... Avrupa başkentlerinde önümüzdeki hafta gösterime giriyor, bakalım bizde ne zaman oynatırlar?... Ben ilk filmin DVD'sini getirttim, hayranlıkla izledim, ikincisinin de, bu diskin başında yer alan 'parçalarını' gördüm şimdilik... Sanırım ileride bu iki filmi tek kutuda çıkaracaklardır piyasaya...

Yaa işte böyle, adam bir meseleyi hem kendi açısından, hem de karşı açıdan yansıtıyor; filmin 'ikinci cildini' de çekiyor, ya da belki Lawrence Durrell'in o eşsiz 'İskenderiye Dörtlemesi' adlı roman dizisinde yaptığını yapıyor...

Bizde böyle bir sanatçı var mı?

Örneğin kurtuluş savaşımızı bir de 'Yunan açısından' ele alacak bir film çekebilir misiniz babayiğit Türk sinemacıları?

Siz daha becerip de kurtuluş savaşını Türk açısından doğru düzgün anlatan bir film yapamadınız, bir de Yunan yanına mı bakacaksınız?

Siz ya Arif'in barında geçen entel bunalım filmleri yaparsınız, ya da hamburger çocuklarına yönelik Muğla vampirleri, Bodrum hayaletleri, Marmaris kurt adamları, Aydın uzaylıları...

Mükemmel Yeşilçam ürünü, hani o bütün ev kadınlarına mendil ıslattıran 'Babam ve Oğlum' filminde de Istvan Szabo'nun 'Apa' (Baba) filminden aparttığınız 'trükleri' yüzünüze vurmadık, Atilla Dorsay yoğun işlerinin arasında vakit bulursa yazacak!

Keşke bütün köşe yazarları AKP-CHP-DYP-MHP türküsü çağırsalar, değil mi, başka şeyden anlamasalar, siz de rahat rahat yolunuzu bulsanız...
13.02.2007 AKSAM

Engin Ardic

Hiç yorum yok: