insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.

Ahmet Altan

28 Kasım 2007 Çarşamba

PKK Kürtleri neden konuşturmuyor?

PKK’nın bizzat kendi doğduğu ülkede bazı güçler tarafından desteklendiği ve biçimlendirildiği tezini ele alan yazılarıma olumlu-olumsuz çok sayıda tepki alıyorum.

Bu konuyu tartışmaya daha yeni başlıyoruz. Şunu görmek bir başlangıç olabilir. Perde önündeki kavga daima yanıltıcıdır. Birbiriyle kanlı-bıçaklı görünenlerin aslında ittifak halinde olduklarını kabullenmek zordur. Ama bir o kadar da gereklidir.

PKK’nın böyle bir denklemde varlığını sürdürmesi birçok açıdan önem taşıyor. Ama belki de en önemlisi şu: PKK ve onu sistemde var eden güçler, aynı zamanda Kürt meselesinin konuşulmasının önündeki en ciddi engeli oluşturuyor.

Bu ülkede hali hazırda Kürt meselesi, geçek anlamda konuşulmuyor. Daha doğrusu konuşturulmuyor. Burada ‘yasak’ kapsamına girenin sadece DTP olduğunu düşünmek yanlış. Evet, bu partide PKK’ya rağmen söz söyleme niyetinde olup konuşamayanlar var. Ama ‘sistem-PKK’ işbirliğinin yasak alanı bundan çok daha geniş. Kapsama alanı sadece Kürtleri değil, bu ülkede yaşayan sessiz milyonları da içine alıyor.

Çünkü asıl yasak ve baskı, bu meselenin çözümüne katkıda bulunacak kesimlerin üzerinde oluşturuluyor. Bu geniş kesimler, gerçekten bu sorunla hesaplaşacak bir irade ortaya çıkıncaya kadar da suskunluklarını bozmayacak.

Bu korku atmosferini oluşturanlar, aslında PKK üzerinden icad edilmiş bir sorunu kabullenmemizi istiyorlar. Bu bir illüzyon, bir aldatmaca. Başka bir ifadeyle PKK, Kürt meselesinin konuşulmaması için icad edilmiş bir örtü. Bu nedenle de her türlü çözüm arayışının bir şekilde önüne çıkıyor. Elbette onu icad edenlerin desteğiyle.

Birbiriyle çatışma halinde görünen iki yapının, aynı tanımı , aynı araçlarla dayatması ve sürdürmek için herşeyi göze alması, gerçek ve ‘derin’ bir ittifak değilse nedir?

Bunları söylerken PKK’nın ve ona kurtarıcı gözüyle bakanların sosyolojik birlikteliğini inkar etmiyorum. Ancak şunu da görelim. Türkiye’de yaşayan Kürtler, önlerindeki en büyük engelin PKK olduğunu görmedikçe dertlerine deva bulamazlar. Ya da tam tersi, bunu gördükleri oranda adım atma ve nefes alma imkanı bulabilirler. 22 Temmuz seçimleri sonrası ortaya çıkan tablonun bu açıdan bir ümit ışığı olduğunu bir kez daha söylemiş olalım.

Sistemin sahipleri olarak kendilerini ilan edenler, sadece Kürt meselesinde değil, her kritik konuda bu tür aldatmacalar yaratıyor. Bunu da baskı ve yasaklarla kabul ettiriyor.

Bu kritik eşiği aşmanın yolu, işin ne kadar derinlerde kök saldığını anlamaktan geçiyor. Evet, terörle mücadele ciddi ve zor bir iş. Ama mücadele ettiğiniz gücün sadece dağdaki silahlı militanlar olduğunu düşünüyorsanız, bu ciddiyeti kavramaktan uzaksınız demektir.

Türkiye’de kim terörle mücadele etmek, PKK’yı tasfiye etmek, daha doğru ifadeyle Kürt meselesinde adım atmak istiyorsa, önce hangi güçlerle mücadele ettiğini doğru tanımlamak zorundadır.

PKK’yı besleyen ve ayakta tutan asıl gücün ‘sistem’ olduğunu görmeden yapılacak her mücadele fiyaskoyla sonuçlanacaktır. Nitekim bugüne kadar öyle de olmuştur.

Gerçekten ‘sistem’le hesaplaşmaya cesaretiniz varsa, işte o zaman asıl ‘konuşmayan’ güçler sizin yanınızda olacaktır.

NASUHI GÜNGÖR - STAR

Hiç yorum yok: