insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.

Ahmet Altan

28 Kasım 2007 Çarşamba

Siz ne zaman Batılı oldunuz ki?

Bir yazar arkadaş, AKP iktidarının en az on-on beş yıl daha süreceğini, “bu adamların başımızdan kolay kolay gitmeyeceklerini” sonunda anlamış, çünkü karşılarında başka bir güç yokmuş.

Orduyu saymamış, eh, bu da bir gelişmedir!

Türkiye’nin daha zengin ama cahil, zevksiz, karmaşık bir lumpen cenneti ve “Ortadoğulu” olacağını da görüyor.

Bir başka yazar arkadaş “Ortadoğululuğa pupa yelken” demiş bu gidişe...

Yanılgıları şudur: Sanki Türkiye “pırıl pırıl” bir Batı ülkesi olmuşmuş da, şimdi geri dönüyor!

Türkiye hiçbir zaman Batılı olmadı, yalnızca üstüne bir Batı yaldızı çekildi. Şimdi yaldız yer yer çatladı, dökülüyor. İsterseniz buna aşı boyası, astar cilası falan da diyebilirsiniz, tutmadı.

Çünkü emir ve komuta zinciri içinde uygarlık değişimi, ancak bu kadar giderdi. Zart zurtun sonu buydu.

Türk seçkinleri, şapka giyip kravat takınca, namaz kılmayıp rakı içince, alfabeyi değiştirip tatili de pazar gününe alınca Batılı olacaklarını sandılar.

Tek parti diktası mı Batılılıktı, besleme basın mı?

“Münhal bulunan falanca vilayetin mebusluğuna Ankara’dan şair ya da yazar aday göstermek” mi Batılılık oluyordu?

Yoksa seksen yıl içinde dört darbe, beş de darbe girişimi mi yazıyordu Batılılık kitabında?

Medeni Kanun korkusuyla içerki odaya ikinci, üçüncü eş saklamak mı Batılılık sayılırdı, hu çekme ayinlerinin polisten gizli tertiplenmesi mi? Tarikatlar ortadan mı kaldırılmıştı?

Eski uygarlık süpürüldü... Ama halının altına!

Batılı olduğunu sanan kızla oğlan, tango yaparken birbirlerine değmeye bile çekindikleri zaman mı Batılı gibi yaşıyorlardı? Yoksa hükümet nikâhının ardından ya da önünden bir de imam nikâhı kıydırmadan içi rahat etmeyenler mi?

Tayyör-etekli “Mustafa Kemal rahibelerinin” mi Batı’da örnekleri vardı?

Bürokrat egemenliği, memur üstünlüğü mü Batı standartlarına uygundu?

Burjuva sınıfının da işçi sınıfının da yok denecek kadar cılız olduğu bir Batı ülkesi mi görülmüştü yoksa üç yüz yıldır?

Ticaret ahlakının oluşmadığı, ilişkileri müşteri kazıklamak ve ödeme yapmamak üzerine kurulu, fatura bilmeyen, vergi tanımayan ülke mi Batılıydı, yoksa faşist ceza kanunumuz mu?

Yurttaşlarının pasaport alamadığı, yılda bir kere yurt dışına çıkabildiği ülke mi Batılı sayılıyordu, yoksa döviz bulundurmanın suç olduğu, bankalarının ölüyorum desen on kuruş tüketici kredisi vermeye yanaşmadığı ülke mi?

Dışişleri bakanının masraf olmasın diye yurt dışına çıkmaya çekindiği ülke mi yoksa?

Ortadoğu ülkelerini yoksayınca mı Ortadoğululuk’tan kurtulmuştunuz, yoksa Rusça, Çince, Arapça öğrenmek isteyen gençlerinizin ağzına sıçınca mı?

Hangi şairler, hangi romancılar on iki yıl haksız yere hapis yatıyorlardı hangi Batı ülkesinde?

Kendinize örnek aldığınız Mussolini İtalyası, Hitler Almanyası, Stalin Rusyası mıydı Batı? Bu “geçici” dönemler mi?

Batı, köylülüğü tasfiye mi ediyordu, yoksa sizin gibi koruyup kavanozda saklamaya mı çalışıyor, sonra da “taşra patlamasına” uğrayınca oturup ağlamaya mı başlıyordu?

“Kabir tavafı” mı vardı Batı’da? O kabir anıt da olsa... Din kitaplarının yanısıra bir de “seküler” kutsal kitapları mı vardı?

Hangi şehri sıfırdan kurmuş, nereyi keşfetmiş, neyi icat etmiştiniz acaba?

Hiç ağlamayınız. Siz ne zaman Batılı oldunuz da şimdi Doğu’ya dönmekten korkuyorsunuz?

Bir tek soru soracağım, yanıt verebiliyorsanız veriniz: Niçin, o yerlere göklere sığdıramadığınız, vara yoğa dönüp dönüp çaldığınız “Atatürk’ün sevdiği şarkılar” arasında Rumeli türküleri, Safiye Ayla’dan, Münir Nurettin’den Osmanlı müziği vardır da, otuzlu yılların gözde Batı şarkıcıları, örneğin bir Carlos Gardel, bir Maurice Chevalier falan yoktur?

Alman sanatçılarını saymadık canım, Zarah Leander, Lilian Harvey, Willy Fritsch falan... Onlar da yok! Onları Recep Peker ile Hüsrev Gerede severdi.

ENGIN ARDIC

Hiç yorum yok: