insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.

Ahmet Altan

11 Aralık 2007 Salı

Öyle olamazsınız…

Bana sorarsanız, ben kadınların mümkün olduğunca açık dolaşmasından yanayım.

Severim ben onları seyretmeyi.

Mümkün olsa hepsini teker teker dolaşıp daha kısa etekler, daha dekolte bluzlar, daha yüksek topuklu ayakkabılar giymeleri için ikna etmeye çalışırım.

Biliyorum, kadınların benim istediğim gibi giyinmesinin ülkeyi yozlaştırıp batıracağına inanan çok insan vardır.

Ahlak, kadının bedenindedir onlar için.

Kadınları kapattıkça sanki her türlü yolsuzluğun, hırsızlığın, uğursuzluğun üstünü kapatacaklardır.

Kendi yaptıkları her ahlaksızlık, kadın elbiselerinin altına saklanacaktır.

Bunu biraz ikiyüzlü bulurum doğrusu.

Bence, ahlak insanın yaptığı iştedir.

İşini iyi yaparsan, dürüst yaparsan, kadın nasıl giyinirse giyinsin sen ahlaklısındır.

Kadını giydirerek, saklayarak “ahlaklı” olmaya çalışmak kötü bir aldatmacadır.

Ahlak, kadının giydiğiyle elde edilecek bir şey değildir çünkü.

Tabii, bunun tersi de geçerli.

Bir de kadını “açmaya” çalışanlar var.

Başını kapatanların türbanlarını illa çıkartmalarını istiyorlar.

Onlar da kadını “açarak” Batılı, çağdaş, uygar olacaklarını sanıyorlar.

Uygarlığın, çağdaşlığın kadının “saçıyla” bir ilgisi bulunmuyor.

İnsana insan gibi davranman gerekiyor “uygar” olabilmen için, hukukuna saygılı olman gerekiyor, özgürlüğüne önem vermen gerekiyor, üretim yapmasının önünü tıkamaman gerekiyor, çocuklarını iyi eğitmen gerekiyor.

Ama bir bakıyorsun, bir taraf “ahlakı”, diğer taraf “uygarlığı” kadının saçında arıyor.

Kapatırsak ahlaklı, açarsak uygar olacağız.

Ne kapatırsanız ahlaklı olabilirsiniz, ne açarsanız uygar olabilirsiniz.

Çünkü bunlar “saçla” ilgili meseleler değil.

Bu ülkenin her yanında “canavarlar” yaşıyor.

Hukuka, ahlaka, yasaya aldırmayan canavarlar.

Cinayetler işliyorlar.

İnsanları öldürüyorlar.

Genç çocukları birer katile çeviriyorlar.

Çeteler kuruyorlar.

Bu canavarlara göz yumduğunuz, onlar karşısında sessiz kaldığınız sürece sizin bir ahlakınız olmayacak.

Bu çeteleri her gördüğünüzde başınızı çevirdiğinizde, bu gerçeğin üstünü örttüğünüzde “uygarlıktan” uzaklaşacaksınız.

Ahlakınız ve uygarlığınız kadınların saçlarında değil.

Bu canavarlara karşı tutumunuzda.

Çetelerin, katillerin yakalanması için çaba gösteriyor musunuz?

Gerçeklerin oraya çıkması için uğraşıyor musunuz?

Devleti, içine saklanan canavarlardan kurtarmak istiyor musunuz?

Bu ülkede yaşayan herkesin hayatının güvencede olması için bir katkınız var mı?

Öldürülen insanların bedenlerine baktığınızda “ben de bir şeyler yapmalıyım” öfkesine kapılıyor musunuz?

Yoksa sadece “açalım mı, kapayalım mı” kavgalarının tarafı mısınız?

Bu kolaycılığın parçası olmayı gerçekten böyle çabucak kabulleniyor musunuz?

Kadınları kapatınca ahlaklı, açınca uygar olacağınıza inanmak size tuhaf gelmiyor mu?

Bakın, siz ne yaparsanız yapın, bu ülkedeki çeteler, bu ülkedeki katiller, bu ülkedeki hukuksuzluklar temizlenmedikçe, uygar da olmayacaksınız, ahlaklı da olmayacaksınız.

Hep birlikte ahlaksız barbarlar olarak yaşayacağız.

Göz yumduğumuz her cinayet bizi ahlaksız ve barbar yapıyor çünkü.

Kolayına kaçıyorsunuz.

Bu kadar bağırarak kavga etmeniz, içine saklandığınız kolaycılığı hem kendi gözünüzden hem de başkalarının gözünden saklamak için.

Ama saklayamıyorsunuz.

Bana sorarsanız, ben ahlakı ve uygarlığı olması gereken yerde, adalette, dürüstlükte, hakkından fazlasını istememekte aramanızı söylerim.

Benim ne istediğime gelince…

Ben, ülkenin ahlaklı, uygar ve kadını kısa etek giyenini severim.

Ahmet Altan - Taraf Gazetesi, 7 Aralık Cuma

Hiç yorum yok: