insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.

Ahmet Altan

19 Ocak 2008 Cumartesi

19 OCAK'TA NE OLMUŞTU?


Epeydir internette dolaşan bir slogan logo var. Simsiyah dairenin ortasında soran gözler ve büyük beyaz harflerle 19 Ocakta Ne Olmuştu? yazıyor. İlk gördüğümde ne yalan söyleyeyim bir süre düşündüm, " Sahi o gün ne olmuştu diye?" Bu yazının yazılma sebebi de bu saniyeleri geçmeyecek beklemedir.

Sloganlarla, ezber söylemlerle konuşmayı terk etmemin üstünden ne kadar çok geçtiyse, slogan laflardan sıyrılamayanlara, ezber laflardan başka bir şey söyleyemediklerini farkedemeyenlere tahammülsüzlüğüm de o denli artıyor. Bu hassaslığım, en çok satan kitaplara uzak durmak, herkesin ayağında olan bir ayakkabıyı beğenmeme karşın alıp giymeyi istememek tarzı bir alışkanlıktan da ibaret olabilir. Yani yanlış da olabilir! Ama alışkanlığımdan yine de, internette sayıları azınsanmayacak insanın, Facebook ve benzeri sitelerde kişisel fotoğraflarının yerine bu logoyu koymalarını görüp sevmeme rağmen, kendim bunu yapmadım, yapmayı istemedim. Ama bugün aklıma çullanan ve şimdi utandığım tüm anılarım bugün bana, bu tür küçük gözüken hareketlerin dahi ne kadar "hayata döndürücü" olabileceğini, hiç değilse benim, benim gibilerin bu günü unutturmamızı, ama işte en başta kendimizin unutmaması için küçük büyük her türlü girişime destek vermemizin aslında ne kadar da gerekli olduğunu söylüyor.

Ben sanat sözü dinlediğimden midir nedir, herkesin aynı sözü söylediği bir topluluk bile olsa sözü edilen birileriyle hareket etmekten, topluca düşünmekten, yani çok çabuk sevilebilecek topluluk oluşturma, topluluğa katılma ve diğer toplanmışların eninde sonunda karşısında olmaktansa kendime çekilmeyi, kendim hareket etmeyi tercih ederim. Bir seçimden çok bir içgüdüdür bu bende. Buna rağmen geçen bir yıla oranla bu konu için en çok üzgün olduğum bugün, topluluklara karışmayı, topluca şarkılar, türküler söylemeyi, dans etmeyi ve sormayı, sorulmayı, birleşmeyi hiç ayıp bulmuyorum. Sanatçılara, bilim adamlarına karşı "..Yahudiler, Ermeniler, vatan hainleri, Türk düşmanları.." diye saldıranların kanlı ellerine aldırmayıp birbirlerine sarılıp nasıl birleştiklerini görünce, onlar gibi değil ama haraç kesene karşı birleşen esnaf gibi, dünyayı, memleketi de düşünmenin ötesinde en başta kendimizi düşünme güdüsüyle mutluluğumuzun haracını kesenlere karşı birleşmeyi çok ama çok gerekli buluyorum.

Ortaokul sıralarında, Ermenilerin soğuk kiliselerde her yıl toplanıp, kanlı haçlar altında, ellerinde silahlarla Türkleri öldürme yeminleri ettiklerini bize anlattıktan sonra Atatürk'ün iyimserliğine geçiveren üniversitede de ders veren öğretenimizi(!) hatırlıyorum ben bugün. Almanya'daki okulumda görüp tanımadığım bir öğrencinin nereli olduğunu sorduğum arkadaşımın bana; tanıyamadığım Ermeni öğrencinin nereli olduğunu, o, dillerdeki ortak kelimelerden onun hakkında konuştuğumuzu anlamasın diye, " Bizim düşmanlar var ya hani..." diye anlattığını ve benim bu tarifi hiç yadırgamayıp bir kerede bu öğrencinin nereli olduğunu anlayıverdiğimi hatırlıyorum ben bugün. Tam bir yıl önce konuk olduğumuz bir yılbaşı resepsiyonundan sonra bizi misafir eden dostların televizyonunda beraber "İstanbul'da yaşayan Ermeni gazeteci Hrant Dink"in öldürüldüğünü öğrendiğimizde, gerçek ya, çok da üzülüp şaşırmadığımızı hatırlıyorum bugün.


Bu geçen bir yıl da kendi adıma bu cinayet beni her geçen daha da üzdü. Ama bu logoya bakınca olduğu gibi bir yandan sevindim de. Çünkü bir yıl önce bugün kapkara bir gündü. Bundan karası olamaz. Bundan sonra gelecekler, bundan sonra olacaklar ancak bundan daha beyaz şeylerdir diye düşündüm, düşünüyorum. Ama emin de değilim. Yoksa, bu geçen bir yıldan sonra bu hislerimde yanılıyor muyum? Gerçekten 2008'in 19 Ocak'ı 2007'nin 19 Ocak'ından daha güzel bir gün değil midir?

2008'in 19 Ocak'ını, bu günler içinde ölenleri karşılaştırarak değil de, bir anma günü hem de nasıl anımsatma, uyandırma günüyse, artık bir 10 kasımdan dahi daha üzücü ve anılması, anımsatılması bakımından da bizler için daha "sağlıklı" ve gerekli buluyorum.

Sahi 19 Ocak'ta ne olmuştu?

Semih Ucar

Hiç yorum yok: