insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.

Ahmet Altan

17 Şubat 2007 Cumartesi

'Kürdistan korkusu' fırsat teptiriyor

Iraklı Kürtlerin bağımsızlık peşinde olmadıklarını ve Ankara'yla işbirliği yapmak istediklerini açıklamasına rağmen, Türkiye Irak politikasını 'bağımsız Kürt devleti kurulacak' paranoyası üzerine inşa ediyor. Ankara, Kürtlerle yapıcı ilişki kurma ve bölgede güçlenme fırsatını kaçırıyor


SAMİ ŞURUŞ- Hayat gazetesi Lonrdra
Türkiye'nin Irak politikasının derinliklerinde büyük bir yanlış var ve bu yanlış, başka yanlışlara, tökezlemelere ve çelişkili tutumlara yol açtı, hâlâ da açıyor. Ankara'daki siyasi olgulara eşlik eden yanlışlar veya ortaya çıkan sonuçlar genelde karmaşık ve iç içe. Fakat Ankara'nın Irak politikasındaki yanlışının şu basit sebebe dayandığını söylemek mümkün: Kürt olan veya ülke içinde ve dışında, özellikle de Irak'ta Kürtlerle bağlantılı her şeye yönelik gerekçesiz korku. ABD'nin İsrail'den sonra bölgedeki en büyük stratejik ortağı olarak tanımlanan Türkiye, 1991'de Kuveyt'in Saddam'ın işgalinden kurtarılmasını takip eden dönem boyunca güttüğü Irak politikasında, müttefikinin ve uluslararası toplumun tutumlarıyla arasına mesafe koydu.

Özerk yönetim hep endişe yarattı


Dışarıdan bakıldığında bu mesafenin, uluslararası toplumun Irak'a yönelik yaptırımları sebebiyle Türk ekonomisinin sancı çekmesinden kaynaklandığı düşünülebilir. Fakat gerçekler asıl sebebin, Irak'ta merkezi bir otoritenin yokluğunun bağımsız Kürt devletinin kurulmasına yol açma ihtimalinden dolayı Ankara'nın duyduğu endişe olduğunu teyit ediyor.

Bu yüzden Türkiye hükümeti o zamanlar, Kürtlerin Kuzey Irak'ta elde ettiği kısmi özgürlüğe son verilmesini sağlayacak türden bölgesel bir baskı oluşturmak amacıyla, Tahran ve Şam'la gizli ve açık işbirliği köprüleri kurmakta tereddüt etmedi. Ankara aynı bağlamda, PKK savaşçılarının izini sürme söylemiyle bu bölgelere karşı sınır ötesi askeri saldırılar düzenlemekten de çekinmedi. Üstelik Kürtler, 1992 ve 1993'te PKK'lıların silahlı saldırılarını engellemek için Türklerle eşgüdümlü çalışmayı bırakmamıştı.

Daha sonrasında, özellikle de 11 Eylül terör saldırılarını takip eden dönemde Ankara, Kaide'ye yapılan muamelenin aynısının PKK'ya da yapılmasına ikna etmek için, ABD ve Avrupa ülkelerine baskı yaptı. Türkiye aynı zaman zarfında Washington'ı, Iraklı Kürtlere birbirini boğazlayan aşiretler ve kabilelermiş gibi muamele etmesi için ikna etmeye de çalıştı.

Ankara aynı düşünceden hareketle, Irak Kürdistanı hükümetiyle işbirliği ve iyi komşuluk ilişkileri kurmaktan da kaçındı. İşbirliği yerine, Kürtlerin ve Irak'ın içişlerine müdahale etmeyi ve Irak Kürdistanı'na daha fazla sorun çıkarmak amacıyla Türkmen Cephesi gibi küçük grupları desteklemeyi yeğledi.

2003'te, Irak'ın özgürlük savaşına katılmayı, hatta Amerikan güçlerine savaş için topraklarını kullanma izni vermeyi reddetti. Ankara buna gerekçe olarak savaş karşıtlığını gösterse de, acı gerçek Türkiye'nin güney sınırlarında bağımsız bir Kürt devleti kurulması olasılığı karşısında duyduğu korkuda kendini gösterdi.

Irak rejiminin düşmesi sonrası, Türkiye'nin önüne Irak'la olumlu işbirliği için geniş ufuklar açıldı. Gerçekten de bu işbirliği şansı değerlendirilseydi, Türkiye hali hazırdaki birçok sorunundan kurtulması için Irak'a yardım edebilirdi. Fakat Ankara, yeni Irak'ın güçlü bir Kürt renk içerdiği ve federasyon temelinde bir Kürt devletini de içeren bir formüle yöneldiği kanaatinde olduğu için, olumlu işbirliğine girmekten kaçındı. Sonrasında, özellikle de kalıcı Irak anayasasının 2005'te kabul edilmesinin ardından Türkiye'nin uyarıları, Irak hükümetinin petrol kenti Kerkük'ü Irak Kürdistanı'na katmayı amaçlayan referandumu yapması durumunda işgale gidebileceğine dair tehditler savurmasına varacak kadar arttı.

Görüşmeyi reddediyor


Türkiye Irak konusunda dış müdahaleye karşı çıktığını ısrarla tekrarlamayı sürdürüyor ancak Kürtlerle ilgili herhangi bir durum ortaya çıktığında da doğrudan müdahalede bulunmakta tereddüt etmiyor. Aynı zamanda Irak'ta demokrasi ve laikliği desteklemeye hazır olduğunu da tekrarlıyor.

Üçüncü ironiyse şu: Ankara, Irak'a çeşitli konularında danışmanlık yapmak için kollarını açıyor; ancak Irak gökkuşağının temel parçası Kürtlerle doğrudan konuşmaktan sakınıyor.

Oysa Kürt siyaset ve kültür çevreleri, demokrasinin yayılması konusunda bölgede oynayabileceği esaslı role işaret ederek, Türkiye'yle işbirliğinin Ortadoğu'daki Kürt sorununun köklü çözümünün temel taşını oluşturabileceği kanaatinde. Aynı bağlamda PKK Kürtleri de dahil bütün Kürtler, Osmanlı İmparatorluğu'nun ve Kemalizm'in farklı dönemlerinde akan Kürt kanını aşarak, Ankara'ya barış, müzakere ve siyasi diyalog için ısrarla çağrı yaptı.

Kemalist mirası aşması gerek


Bir başka dostluk işareti bağlamında başta Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi Başkanı Mesud Barzani olmak üzere Kürt liderler, Irak anayasasıyla uyumlu Kürt taleplerinin yerine getirilmesinin Irak devletinin dağılmasına yol açmayacağı, aksine bütünlüğün sağlamlaşması için temel etkeni oluşturacağı, kendilerinin de bağımsız bir devlet kurmak ve komşu ülkelerin içişlerine müdahale etmek istemedikleri yönünde Ankara'yı ikna etmek için büyük çaba harcadı.

Kürt liderler şu iki girişimle de kararlılıklarını gösterdi. İlki, Kürtlerin Irak'ın siyasi hayatına katılımlarını derinleştirmek ve Irak kimliğine bağlılıklarını vurgulamak. İkincisiyse, Kürdistan pazarlarını bölge ülkelerinin şirketlerine, özellikle de Türk şirketlerine açmak. Buradaki amaç, Kürdistan'da yaşananların Irak'ın yeniden inşa edilmesinin bir parçası olduğunu göstererek bu ülkeleri rahatlatmak. Bununla birlikte Türkiye'nin endişeleri sürekli derinleşti; hatta bu endişeler, Kerkük'ün statüsünün anayasanın 140. maddesi gereği referandumla belirlenmesi konusu nedeniyle geçen aylarda birikmeye başladı.

Sözün özü, Türkiye'nin Irak'la ilişkilerinde, Osmanlı ve Kemalist mirasını aşmaya ihtiyacı var. Türkiye, Irak'a ve Ortadoğu demokrasisine yönelik politikalarını, Kürtlere yönelik şüpheci yaklaşımını, psikolojik tıkanıklığını ve pervasız tehditlerini sürdürürse, hep tökezleyeceğini, eksik kalacağını ve etkin olmayacağını idrak etmek zorunda. Zira Ankara'nın yıkım ve ölüm projeleri dışında bir şey biçmediği Kürtler bugün Irak sahnesinin aktif parçasını oluşturuyor. Ankara'nın bu tutumu nedeniyle, Kürtlerle ilişkiler doğru biçimde gelişmeyebilir. Doğrudan ve demokratik diyalog ise tarafların petrol kenti Kerkük ikilemi de dahil karşılaştıkları sorunların çözümünün garantisidir. (Londra'da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 11 Şubat 2007)

Hiç yorum yok: