insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.

Ahmet Altan

7 Mayıs 2007 Pazartesi

07.05.2007 - Alman basınından özetler...

Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ile birlikte başlayan siyasi kriz ve Fransa’da muhafazakar Halk Hareketi Birliği lideri Nicolas Sarkozy’nin zaferi ile sonuçlanan seçimler, bugün Alman basınında yer alan yorumların başlıca konuları.

Tagesspiegel gazetesinde, Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin yorumda şu satırlar göze çarpıyor:

“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile aradaki kırgınlığı gidermek için bir görüşme yaptı. Ancak, siyasi krizin aşıldığı söylenemez, sadece şimdilik ertelendi. Eğer, Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören tasarıyı hayata geçirmeyi başarırsa, Abdullah Gül, yazın Cumhurbaşkanı olabilir. Fakat, o zaman askerler kışlalarında kalır mı, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne karşı olanlar, seçmenin kararına uyar mı, bunları kimse bilmiyor. Geçtiğimiz 10 gün içinde izledikleri tutum ve seçimle iktidara gelen hükümete yönelik tehditleri, Adalet ve Kalkınma Partisi’nden bir cumhurbaşkanını kabul etmektense, demokratik ilkelerden taviz vermeye hazır olduklarını gösteriyor.”

Süddeutsche Zeitung’un yorumunda ise Türkiye’de yapılması gereken reformlara dikkat çekiliyor.

“Kriz, Türkiye’deki bazı kurumların büyük eksiklikleri olduğunu ortaya koydu: Siyasi partiler kanunu ve anayasanın derhal değiştirilmesi gerekiyor. Adalet ve Kalkınma Partisi, reform yapmak istediğini duyurdu; muhalefet ise bu reformların hayata geçirilemeyeceğini bildirdi. Herşey daha da kötü olabilirdi diyerek içlerini ferah tutanların rahatlaması için aslında daha çok erken. Zira, belki herşey daha da kötüye gidebilir.”

Handelsblatt gazetesinde ise Türkiye’nin istikrarsızlığa sürüklenme olasılığından duyulan endişe dile getiriliyor.

“Kuşkusuz Türkiye’de hala bazı eksiklikler var, özellikle de, din ve ifade özgürlüğü konusunda. Ancak, 90’lı yıllardaki siyasi aksaklıklar ile karşılaştırıldığında Türkiye, Erdoğan iktidara geldiğinden bu yana büyük ilerleme kaydetti. Fakat bu ilermenin devam edip, etmeyeceği ne yazık ki kesin değil. Zira, erken genel seçimler durumu düzeltmek yerine, iktidarın paylaşılmasına, yani tek bir partinin çoğunluğu elde edemeyip, Türkiye’nin yeniden istikrarsız koalisyon hükümeti dönemine dönmesine yol açabilir. O zaman, ülke sadece reformların sekteye uğraması veya ekonominin felce uğraması tehditi ile karşı karşıya kalmaz. Aynı zamanda, Avrupa Birliği perspektifi de karanlığa gömülebilir.”

Yine Handelsblatt gazetesinde Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Sarkozy’nin, ülkesini yeniden ekonomik ve siyasi bir güç haline getirmeyi hedeflediği belirtiliyor ve şöyle devam ediliyor:

“Bu da Sarkozy’nin Avrupa Birliği için o kadar kolay bir ortak olmayacağı anlamına geliyor. Sarkozy’den milliyetçi, Avrupa’ya sadece Fransa penceresinden bakan bir tutum beklenebilir. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine “hayır” demesi de Avrupa’da ithalat vergisi konması talebi de bu tutumunu destekler nitelikte. Geriye sadece, Sarkozy’nin sık sık tekrarladığı gibi, Avrupa politikasında pragmatizmin galip gelmesini ümit etmek kalıyor.”

Westfälische Nachrichten gazetesi de Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı Sarkozy’nin milliyetçi söylemlerine dikkat çekiyor:

“Angela Merkel ve Nicolas Sarkozy, Avrupa Birliği içinde, rüya gibi bir çift olabilir mi? Neden olmasın? İyi anlaşan iki liderin yakın işbirliği, katılaşıp kalmış Avrupa Birliği’ne için de iyi olabilir. Ama dikkat! Sarkozy, milliyetçi söylemlerine çok kolay dönebiliyor, böylelikle de hızla can sıkıcı bir ortak konumuna düşebilir.”

Derleyen: Jülide Mollaoğlu DW

Hiç yorum yok: