insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.

Ahmet Altan

7 Mayıs 2007 Pazartesi

Başıbozuk paşaları

Genelkurmay Başkanı'nın basın toplantısından Cumhurbaşkanlığı seçimine dair "rejim krizi" çıkartmaya çalışanlar hayal kırıklığına uğradı. Sorumlu olanlar ile sorumsuzca bunalım peşinde koşanları, Genelkurmay Başkanı ile kışkırtıcı soruların sahibi gazeteciler arasındaki derin uçurumda teşhis etmek gerekir.
Belki Osmanlı tarihinden alacağımız bir kategori ile asker paşalar ile "başıbozuk" paşaları arasındaki devlet görgü ve adabı konusundaki farkı hatırlamamız gerekecek. Osmanlı Devleti'nde "paşa rütbesi" doğrudan Padişah tarafından verilirdi. Kalemiyye'nin seyfiye ile birlikte askerî sınıfa dahil olduğunu hatırlarsak, mülkiye ve hariciye paşalarının mevcudiyeti anlaşılır olacaktır. Bir diğer paşa kategorisi, rüşvet olarak dağıtılan "başıbozuk paşası" rütbesidir. Özellikle devletin başına gaile çıkartan aşiret reislerine ve ayâna rüşvet olarak dağıtılan bu rütbe, bir "ikna" aracı olarak gelişmiştir.

Bugün Türkiye'de demokratik kurumlarla, kurallarla arası iyi olmayan, kanun dışı yöntemlerle iktidardan pay almak için uğraşan bir "başıbozuk paşaları" sınıfı bulunuyor. Bu kesim demokrasi ve özgür bir toplum için yakın ve ciddî bir tehdit oluşturuyor. İşte bu sınıf, en basit bir siyasî anlaşmazlığı veya çıkar çatışmasını bile ezberlenmiş bir muhakemeyle rejim sorununa dönüştürüyor. Rejim sorununa dönüştürdüğü siyasî sorunlar üzerinden güç ve iktidar mücadelesine girişiyor. Basit siyasî sorunların, demokratik kurallar içinde çözümü belli olan konuların rejim sorununa dönüştürülmesi, zayıf siyasî temsilin arkasına silahlı gücün desteğinin alınması amacını taşıyor. Siyasî rekabet rejim sorununa dönüşünce halkın uzağında ve karşısındaki siyasetçiler başıbozuk da olsa paşalık rütbesini kullanmış oluyorlar.

Çankaya Köşkü'nde son günlerini yaşıyan Cumhurbaşkanı: "Türkiye'de siyasal rejim, Cumhuriyet kurulduğundan beri, hiçbir dönemde günümüzde olduğu kadar tehlikeyle karşı karşıya kalmamıştır." diyor. Bu söze inanalım mı? İnanırsak, Cumhuriyet'in kuruluşundan beri, "Cumhuriyet kurulduğundan beri, hiçbir dönemde günümüzde olduğu kadar tehlikeyle karşı karşıya kalmamıştır." sözünü biteviye tekrarlayan devlet büyüklerimize inanmamız gerekir. "Laik Cumhuriyet'in temel değerleri ilk kez açıkça tartışma konusu yapılmaktadır." cümlesini de, bu müzmin tehlike içine yerleştirmeliyiz. Asıl mesele, bir başka cümlede ortaya çıkıyor: "Cumhurbaşkanına verilen yetkiler, siyasal iktidar gücünün, dengelenip frenlenerek çoğunluk diktatörlüğüne dönüşmesinin önlenmesi yönünden çok önemlidir." Böylelikle rejimin değil, devlet içindeki demokrasiye uymayan iktidar paylaşımının bir sorunla karşı karşıya kaldığı anlaşılıyor. Sezer, anayasa ve demokrasi kuralları dışında kişisel olarak işleyen bir denge ve fren mekanizmasından bahsediyor.

Rejime yönelik bir tehlike var; ama bu tehlike muhayyel bir "Ilımlı İslâm"dan ve demokratik özgürlüklerden değil; tersine demokrasi düşmanlığını ve darbe özlemlerini "laik cumhuriyet" sloganı altında gizleyenlerden geliyor. Çünkü "laik cumhuriyet" bu başıbozuk paşalarının dar çıkarlarının kılıfına dönüşüyor.

Tarihi peşine takıp sürükleyen güçler demokratik özgürlüklerin yerleştiği ileri bir topluma doğru hızla yol alıyor. Türkiye, kendisini var eden değerlerle barışık bir şekilde akılcı ve üretken bir ülkeye dönüşüyor. Sorunlarını barışçı yöntemlerle çözme yeteneğini, farklılıkları barış içinde yaşatarak toplumsal ve siyasal uyuma ulaşma becerisini geliştiriyor. Karşı tarafta, tarihin bu dinamiklerini durdurmaya veya tersine çevirmeye çalışanlar duruyor. Dünyadan yalıtılmış kapalı bir ülkenin, çoğunluğu baskı altına alan dikta yönetimlerinin özlemini duyanlar "laik cumhuriyet" sloganı altında dogmatik-akıl dışı dünyalarını gizlemeye çalışıyor.

Cumhuriyete yönelik bu yakın ve ciddî tehlikeyi demokrasi önlüyor. Nasıl mı? Bu tehlikenin bile demokratik hak ve özgürlükler çerçevesinde kendisini ifade etmesine fırsat tanıyarak.

MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE

Hiç yorum yok: