insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.

Ahmet Altan

7 Mayıs 2007 Pazartesi

NELER OLUYOR

Genelkurmay baskanliginin sitesinde yayinlanan „geceyarisi“ bildirisini ancak ertesi sabah ögrenebilmistim. Sabah dükkanimi acmaya geldigimde kapida bekleyenlerin müsteri oldugunu sanip bosuna sevinmistim. Megerse uzaktan müsteri sandigim Alman dostlarim sabah kahvesine „bildiri“ malzemesiyle gelmislerdi.

Onlarin telas ve heyecanlarinin aksine ben oldukca sakindim. Onlar hep bir agizdan, “Nasil böyle birsey olabilir“ diye harareti yükselttikce, ben daha da alttan aliyor, “olur bizde böyle durumlar“ diyordum.

İttihat ve Terakki’den, birinci dünya savasi Türk-Alman militer gelenegine, oradan demokratik kültüre kadar uzun uzun konustuktan sonra, cok savunduklari Türkiye’nin Avrupa Birligi üyeligine artik karamsar baktiklarini anlattilar.

Benden daha fazla üzgündüler, kizgindilar. Bense daha bildiriyi bile okumamistim. Okumama da pek gerek kalmamisti. Herseyi satiri satirina ögrenmistim.

En cok da, bildirinin sonlarina saklanmis slogan ifadeyi dillendiriyorlardi. Daha sonra okudugumda benim de gördügüm o bölüm söyleydi;

“Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.”

Bu ifadeyi, yakin Alman tarihinde karanlik bir sayfa acan sloganlara benzetiyorlardi.

***

Aksama dogru bulustugum bir Ermeni kökenli dostumla da “bildiri” konusunu konustuk. Ona Alman dostlarimin ne düsündügünü olaylari nasil degerlendirdiklerini anlattim. Almanlardan farkli düsünüyor, “bildiriyi” onayliyor, destekliyordu. Kurtulusun askerde oldugunu, aksinin “seriata” giden yol oldugunu söylüyordu.

Daha sonra konu bildirideki slogan ifadeye geldiginde, durdu. Iste buna itirazim var, bunu destekleyemem, “...ben onurlu bir Türk vatandasiyim. Ama ben Ermeniyim. Türkiye Cumhuriyeti vatandasi, Ermeniyim. Ben de ne mutlu Türküm diyorum, ardindan da Ermeni oldugumu ekliyorum. Eger Ermeni oldugumu eklemezsem, ekleyemezsem, mutsuz Türk vatandasi olurum. Bu cümle benim onurumu zedeledi, rencide oldum. ...” dedi.
***
Bildiri hakkinda yazanlar; Genelkurmay Baskanliginin daha önceki aciklamalarininin aksine, bu yeni aciklamadaki icerik ve anlam kopuklugunun nedenlerini soruyorlardi. Genekkurmayin alisila gelmis ifade dilinden uzak olan bu aciklama, acaba bu metni kim yazdi sorusunu da ortaya attiriyordu.

Aciklamanin geceyarisi yapilmasi, iceriginin her harfine yansiyan acelecilik, rastgele kullanilan kelimeler ve dizilen cümleler gazetecilerin dikkatinden kacmadi. Aciklama bu haliyle Genelkurmayin olamaz sesleri yükselmeye basladi. Öyleyse, bu yaziyi Genelkurmay adina hangi yetersiz köse yazari yazdi sorusunu ve cevabini köselerine tasidi Serdar Turgut, ve Ahmet Hakan.

Genelkurmayin toplumu kucaklamadigini, toplumun manevi degerlerini zedeledigini, bazi kesimleri hain ilan ettigini düsündügüm bildirinin dokuz gün sonra internet sitesinden kaldirilmasi kirginligimi ve Ermeni dostumun kizginligini bir nebze azaltti.

Bu sabah elime gecen baska bir site bildirisi ise, www.harbiyeli.net/?q=node/58 hem umutlandirdi, hem sasirtti, hem de baska telaslarin huzursuzlugunu getirdi.

Siteye girdiginizde sizinde okuyacaginiz gibi; Bu bildirinin Genelkurmay Baskanligi tarafindan yazilmadigi, söz konusu aciklamanin, dört ay sonra emekliligi kesinlesen bir orgeneral tarafindan, bazi gazete köse yazarlarina apar topar yazdirildigi yaziyordu.

Galiba artik, neler oluyor sorusunu biraz daha sesli sormak gerekiyor.

Gökhan Özkan

Ek: Söz konusu site aciklamasi : http://www.harbiyeli.net/?q=node/58


TSK mensuplarından açıklama

TSK mensuplarından açıklama



Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi web sitesi olan tsk.mil.tr adresinde, 27 Nisan 2007 tarih ve BA-08/07 sayı ile yayınlanan geceyarısı açıklaması, Sayın Genelkurmay Başkanımız ve bütün Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının düşüncelerini doğru olarak yansıtmamaktadır.

Bahse konu açıklama, dört ay sonra emekliliği kesinleşen bir orgeneral tarafından, bazı gazetecilerin katkısı ile aynı akşam apar topar hazırlanarak Sayın Gnkur. Bşk.mızın tam onayı alınmadan web sayfasına konulmuştur. İlgili orgeneral önce bazı basın yayın organlarına böyle bir açıklama yapılacağı konusunda haber vermiş, yazı sitede yayınlandıktan sonra da Org. Büyükanıt’ı telefonla usulen bilgilendirmiştir.

Açıklamadaki “Sn. Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısı” ifadesi bu açıklamanın Org. Büyükanıt tarafından yapılmadığının en açık delilidir. Bu açıklama kendisine ait olsaydı, Sayın Gnkur. Bşk.ımız kendisinden üçüncü şahıs olarak bahsetmeye gerek duymazdı.

Sayın Gnkur. Bşk.mız, oldu bittiye getirilip yayınlanarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mal edilen bu açıklamayı kabullenmek ve savunmak durumunda bırakılmıştır.

Kamuoyunun açıklamadan haberdar olması sonrasında, Sayın Gnkur. Bşk.mızın halk ve politikicılar karşısında TSK’nde bölünmüşlük görüntüsü verecek bir red tavrı göstermemesi tamamı ile doğrudur. Bununla birlikte toplumun TSK’nin gerçek düşüncelerini öğrenmesi, asil Türk milleti ve onun bağrından çıkmakla onur duyan kahraman Türk ordusunun asırlık güven ilişkileri açısından hayati öneme haizdir.

Türk milleti ve ordusunu etle tırnak gibi birleştiren yüce değerler ve asırlık birliktelik, halkın manevi değerlerini zedeleyen, dini hassasiyetlerini küçümseyen hatta toplumun bir kısmını hain ilan eden bir geceyarısı açıklamasına kurban edilemez.

Açıklamanın konu ve anlam bütünlüğünden uzaklığı, Genelkurmay Başkanlığı’nın daha önceki açıklamaları ile karşılaştırıldığında ne kadar hazırlıksız ve çalakalem olduğu, toplumu kucaklamaktan mahrumluğu, aksine bağrından çıktığı halkı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden soğuttuğu gazeteler ve köşe yazarları tarafından acımasızca ifade edilmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları Türkiye’de yükselen irticai ve bölücü tehlikenin farkındadır ancak bunu ifade etmenin ilgili açıklamada olduğu gibi acele, acemi ve aşırılıkla olmayacağının da bilincindedir. Aynı şekilde irtica ve bölücülükle mücadelenin, geçmişte olduğu gibi, sadece gazetelere manşet attırmakla, Türkiye’yi uluslararası arenada sürekli üçüncü dünya ülkesi durumuna düşüren darbe ve darbe tehditleri ile daha fazla yapılamayacağı da açıktır. Ne Dünya ne Türkiye ne de Türk Silahlı Kuvvetleri artık o eski günlerde değildir.

Demokrasiye müdahale söylentilerinin meydana getireceği ekonomik dalgalanmalar da eski günlerdeki kadar hafif atlatılamaz. Bahse konu açıklamayı kaleme alanların, Türk Devletinin dış ve iç borçları yanında, özel sektörün de 100 milyar doları aşan dış borcundan haberdar olmaması mümkün değildir. Bu dev meblağın bir gecede ikiye üçe katlanması ve bunun sonucu olarak ortaya çıkacak ekonomik kriz, iflaslar, işsizlik ve açlığın faturası acaba kime kesilecektir? Toplumun belini kıracak bir ekonomik krize dolaylı da olsa sebep olmak TSK’ni halkın gözünde büyütmez.

Türkiye’yi uçuruma sürükleyen irtica ve terörle mücalenin, Cumhuriyet ve demokrasiye zarar verilmeden nasıl yapılacağı artık bellidir. Yüce önderimiz Atatürk’ün mavi gözleriyle ümitle izlediğimiz, Tandoğan’da güneş gibi doğan ve bugün de Çağlayan’da çağlayanlara dönen coşkun halk mitingleri ile bu ortaya koyulmuştur. Yaşlısı ve genci ile Anadolu’nun dört bir yanından gelerek Ankara ve İstanbul’da bayrak gibi dalgalanan bu insanların kimisinin başörtülü, kimisinin sakallı ve kimisinin de poşulu olması herkese çok şeyler anlatmaktadır.

Atatürk’ün önderliğinde milleti ile omuz omuza istiklal mücadelesi veren kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri bugün halkına ve onun değerlerine sırtını dönerek bir mücadele içinde olamaz. Halkı arkasına almayan, halkın desteğini kazanamayan hiçbir hareket başarılı olamaz.

Türk Silahlı Kuvvetleri’ni eleştirmeyi varlık sebebi edinen dış bağlantılı sözde köşe yazarları, açıklamadaki “Kutlu Doğum Şöleni” münasebetiyle Atatürk ve Türk bayrağı dekorlu salonlarda başörtülü küçük kızların ilahi söylemesi ve kuran okunması gibi ferdi uygulamaların TSK tarafından tehdit olarak değerlendirilmesini alay konusu yapmıştır. Ellerine iyi bir malzeme sunulan bu kişiler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, ölme ve öldürme yeminleri eden, evlerinden C-4 ve elbombaları çıkan bazı çeteciler hakkında bir tehdit açıklaması yapmaması tezatından hareketle çirkin iddialarını güçlendirmişlerdir.

Bahse konu açıklama, TSK’nin din karşıtı olduğu ve halkın yüzde doksan dokuzunu oluşturan müslüman çoğunluğa kem gözle bakıldığı yanlış fikrini akıllarda yerleştirmeye çalışan radikal dinci çevrelerin ve PKK’lıların ekmeğine yağ sürmüşür. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Cumhuriyetin bütün diğer temel değerleri gibi laiklik ilkesine olan bağlılık ve hassasiyetini, halkı askerlikten soğutmada bir araç gibi kullananlara gün doğmuştur.

Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmaya çalışan alçakların basın ve internet ortamında hangi iftiraları kustuklarını yakın geçmişimizden hepimiz biliyoruz. Bu çevrelerin çirkin iddialarını güçlendirmekten kaçınmak bütün TSK mensupları için temel bir görevdir. Emekliliği yaklaşan bir orgeneralin bunalım ortamından kendisine bir makam çıkarma beklentisi, Türk milletinin kahraman ordusundan beklentilerinden daha değerli olamaz.

İlgili orgeneral daha önce de Amerika’da bazı basın mensuplarıyla sözde gizli buluşmalarında TSK’nin Nisan ayında darbe yapacağını ifade ederek ülkemizi ve TSK’ni kamuoyu huzurunda zor duruma düşürecek bir krize sebep olmuştu.

Org. Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı öncesindeki iğrenç ve asılsız iddiaların o dönemde emekliliği yaklaşan ve halen sivil ortamlarda makam kavgası veren bir emekli general tarafından üretilerek malum çevrelere servis edildiği de sonradan basın yoluyla kamuoyuna yansımıştır.

Makam ve rütbe hırslarını ülke menfaatlerine tercih ederek radikal gruplarla işbirliğine girebilecek kadar küçülen şahsiyetsizlerin, yüce Atatürk’ün gençliğe hitabesinde “gaflet, dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunan, sahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid eden” o dönemin hainlerinden hiç bir farkı yoktur.

Halkın din ve kimlik değerlerini hiçe sayan bir anlayışın Türk Silahlı Kuvvetleri’nde hakim olduğu boş söylenti ve iddiaları ile Türk halkı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin binlerce yıllık ruh ve beden birliğini zedelemeye çalışanların hevesleri kursaklarında kalmaya mahkumdur.
Mevcut hükümet Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecini basiretsiz bir yaklaşımla krize döndürmüştür. Anamuhalefet partisi dahil olmak üzere diğer siyasi birimler de en azından başka bir aday göstererek toplumun ve siyasetin önünün açacak bir öngörüyü sergileyememiştir.
Sayın Genkur. Bşkanımızın önderliğindeki Türk Silahlı Kuvvetleri herşeye rağmen yüce Atatürk’ün mirasına saygının bir ifadesi olarak, bu süreçte, Türk milletinin huzur ve menfaatlerini göz önünde bulundurmuş ve siyasete, halkın tercihlerine ve hukuka müdahaleden uzak kalmıştır ve bu tavrını sürdürmekte kararlıdır. Tandoğan ve Çağlayan’da dalgalanan hareket Türk siyasetine yön verecek güçtedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri ülkesi ve milleti ile Türkiye’nin bütünlüğün teminatı olarak olarak asil Türk milletinin kalbindeki yerini herzaman koruyacaktır. Türk ordusu demokrasiye ve Türk halkının sahip olduğu bütün yüce değerlere saygılıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri, başta laiklik olmak üzere, Cumhuriyetin bütün temel değerleri kadar modern çağın vazgeçilmez değeri olan Türk demokrasisinin de teminatıdır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Hiç yorum yok: