insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.

Ahmet Altan

26 Kasım 2007 Pazartesi

Öcalan’ın gizli ortakları

Galiba bir konuyu yanlış anlıyoruz. Belki de ifade etme tarzımızda bir eksiklik var.

Şu günlerde sıkça dile getirilen ‘ PKK’nın tasfiyesi’, örgütün ortadan kaldırılması, yok edilmesi ya da tümüyle eylemsiz hale gelmesi anlamına gelmiyor. Burada kastedilen PKK’nın güç kaybının yanı sıra ‘ misyon değişimi’dir.

Bugün de son yazıda değindiğimiz zorlu soruya cevap aramaya devam edelim.

Acaba PKK denilen örgüt, devlet içinde bazı odakların verdiği desteğin sonucunda mı bu hale gelmiştir? Aynı soruyu güneydoğuda ortaya çıkan Hizbullah için sorduğunuzda cevap peşin: ‘ Örgütü devlet şekillendirdi ve güçlendirdi.’ Ancak konu PKK’ya gelince ilginç bir sessizlik hakim.

Örgütün daha kuruluşunda işin içinde ‘ devlet eli’ olduğunu düşünenler var. Bunun yerine ilerleyen yıllarda PKK’nın birtakım güçler marifetiyle yönlendirildiği, dönüştürüldüğü tezini tercih ediyorum.

Bu aynı zamanda şu anlama geliyor. PKK’nın sistem içinde zihinsel anlamda güçlü ittifakları var. Zaten silah, ekonomik yardım ve istihbarattan daha önemli olan da bu ittifak.

PKK ölçeğinde bir yapı, ki basit bir terör örgütü sınırlarını çoktan aştığı ortada, kendi doğduğu coğrafyada bazı ittifaklara sahip olmadan ayakta kalamaz. Eğer bunu sadece dış mihraklara bağlayan tezlere itibar ederseniz, bu önemli gerçeği atlamış olursunuz. Halk desteği de bir örgütü bu konuma taşıyamaz.

Ayrıca bu meselenin Abdullah Öcalan’ın karısının bir şekilde MİT’le irtibatlı olup olmadığının ötesinde bir derinlik taşıdığını da görmek zorundayız. PKK’yı yönlendiren ve ayakta tutan mihrakların çok daha geniş bir alanda aranması gerekiyor.

Sözü dolaştırıyor muyum? Bir anlamda evet. Çünkü bu ülkede bazı konuları doğrudan ifade etmek gerçekten cesaret istiyor. Peki PKK’nın ve Öcalan’ın gizli ittifaklarından söz etmek niçin bugün aklıma geldi. İşte o nokta önemli. Önce kısa bir alıntı.

‘ Bir barış yapılacaksa kendi aramızda yapalım. ABD işbirlikçisi Talabani ve Barzani ile değil. Bölgeye çöreklenen emperyalist güçlerle değil. İstiklal harbindeki ve Cumhuriyetin ilk yıllarındaki haklarımızı verin. Üniter devlet içinde kalmak istiyoruz. Silahları kaldırıp atalım. Akan kan dursun.’

Bu sözlerin/taleplerin sahibi Abdullah Öcalan. Nitekim ABD tarafından Türkiye’ye teslim edildiği günden bu yana aşağı yukarı bu minvalde tezler dile getiriyor.

Türkiye, Kuzey Irak’taki dengeleri lehine çevirmek için çaba gösterirken, bazı çevrelerde Öcalan’ın bu tür açıklamaları pek bir dikkatle takip ediliyor.

Onların cesaret edip söyleyemediklerini özetleyeyim: ‘ Kürt sorununda çözüme gitmek için Barzani ya da Talabani yerine Öcalan’ı muhatap alalım.’

Irak Kürtlerine düşmanlık tezini savunanlar arasında kuşkusuz onları Türkiye’ye yönelik bir tehdit görenler çoğunlukta. Tehdit algıları yanlış bile olsa bunda samimiler.

Ancak bunun ötesinde sorunu Öcalan’la çözmek isteyen başka bir ittifak var. İşte onların sözgelimi Barzani ya da Talabani’ye olan öfkelerinin nedenleri çok farklı. PKK ve Öcalan’ın gizli müttefikleri, yıllar yılı ürettikleri ve doğrusu hayli kullanışlı olan bir aracın ellerinden gitmek üzere olduğunu farkediyorlar.

Bunun basit bir çatışma olduğunu düşünenler gerçekten yanılıyor.

Nasuhi Güngör - Star

Hiç yorum yok: