insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.

Ahmet Altan

26 Kasım 2007 Pazartesi

Yanılıyorsunuz Sayın General

Ben basit bir adamım.

Onun için hayat anlayışım da gayet basit ve sadedir.

Hatta o kadar sadedir ki bunu iki kurala indirgeyebilirim.

Birincisi, herkes kendi hatasının bedelini kendi ödemelidir, başkasına ödetmemelidir.

İkincisi de, kimse hak ettiğinden fazlasını almamalıdır.

Bizim ordunun duruşuna da bu iki nedenle karşı çıkarım.

Çünkü generallerimiz hatalarının bedelini bize, tüm halka ödetiyorlar.

İkincisi, hak ettiklerinden fazlasını isteyerek siyasi bir güç olarak kalmak için gereksiz bir çaba gösteriyorlar.

Önceki akşam televizyonda Kara Kuvvetleri Komutanı’nı gördüm.

İsim vermeden, Neşe Düzel’in röportaj yaptığı emekli generalin iddialarını cevaplıyordu.

Dağlıca baskınında “yönetim zaafı” yani bir “hata” olmadığını söylüyordu.

Bir askeri karakol basılıyor, çatışma otuz altı saat sürüyor, 13 asker öldürülüyor, sekiz asker kaçırılıyor.

Ve bu olayda bir “askeri hata” yok.

Sanrım sayın general bu açıklamanın ne kadar dehşet verici olduğunun pek farkında değil.

Bu olayda “askeri bir hata olmaması,” olmasından daha kötü çünkü.

Hata varsa düzeltirsiniz.

Ama “hata” olmadığı halde bir askeri karakol bu kadar rahat basılıyorsa, otuz altı saatlik çatışma sırasında yardım gitmiyorsa, on üç çocuğumuz öldürülüyor ve sekizi kaçırılıyorsa, o zaman yerleşik ve çok ciddi bir sorun var demektir.

Ordunun bütün yapılanmasını, eğitimini, stratejisini yeniden gözden geçirmemiz gerekir.

Bu baskın ülkeyi temelinden sarstı.

Çok tehlikeli sokak gösterileri, öfke kabarmaları, intikam istekleri toplumun psikolojisini derinden yaraladı.

Birçok kentte Kürtler saldırıya uğradı, Kürtlerin dükkânlarından, pazarlarından alış veriş yapılmaması için el ilanları dağıtıldı.

Oradaki Amerikan ordusu ve peşmergelerle savaşmak ihtimalini de göze alarak Kuzey Irak’a girilmesi gündemimize oturdu.

Operasyon hazırlığı nedeniyle birçok ülkeyi karşımıza aldık.

Ülke ekonomisinin altüst olacağı, kalkınmanın duracağı, işsizliğin, fakirliğin artacağı gerçeği, “konu vatan olunca her şey teferruattır” cümlesiyle bize kabul ettirildi.

Ve biz bütün geleceğimizi etkileyecek bir gelişmenin başlangıç noktası olan Dağlıca’da neler yaşandığını öğrenemedik.

O kadar kalabalık bir grup nasıl fark edilmeden o karakolu sardı, o ağır silahlar nasıl kimse görmeden oralara çıkarıldı, otuz altı saat neden yardım gelmedi, sekiz asker nasıl esir düştü… Bilmiyoruz.

Ve orgeneral bu trajedide bir “yönetim zaafı”, bir “hata” olmadığını söylüyor bize.

O karakolda o kadar çocuk öldüyse bir ey yanlış yapıldı.

Bize o yanlışı söyleyin o zaman.

Kara Kuvvetleri Komutanı’nın buna erdiği cevap gerçekten şaşırtıcı.

Aynen şunu söyledi, “yaptığımız incelemelerin sonuçlarını hiç kimseyle paylaşmak zorunda değiliz.”

Yanılıyorsunuz sayın general.

Hem de çok yanılıyorsunuz.

“Hiç kimseyle paylaşmama” lüksüne sadece imparatorlar, krallar, padişahlar sahipti, onlar güçlerini ve “meşruiyetlerini” tanrıdan aldıklarını iddia ettikleri için kimseye hesap vermezlerdi.

Ama onlar tarihe karıştılar.

Artık herkes görevini kötü yaptığında toplumuna hesap vermek zorunda.

Siz bir devlet görevlisisiniz.

Meşruiyetinizi, gücünüzü, maaşınızı bu halktan alıyorsunuz.

Bu halkın bütün geleceğini etkileyecek bir olay sizin görev alanınızda yaşandı.

Sizin sorumluluğunuzda olan çocuklar öldü.

Neşe Düzel’le konuşan emekli tümgeneral Pamukoğlu, bütün sorumluların en alttan en üste kadar yargılanmasını istiyor.

Ben birilerinin yargılanmasını istediğim için söylemiyorum bunları, ceza verilmesi değil benim amacım.

Ben, gerçekleri açıklamanızı istiyorum.

Gerçekleri açıklamak zorunda olduğunuzu bilmenizi istiyorum.

Padişahlıkla generalliği karıştırmamanızı istiyorum.

Parlamentoya ve halka hesap vermekle yükümlü olduğunuzu fark etmenizi istiyorum.

Bizim “efendilerimiz” değil, bizim “görevlilerimizsiniz”.

Size görevi halk veriyor, siz de hesabı halka vereceksiniz.

Dağlıca’da ne olduğunu anlatacaksınız.

O çocuklar niye öldü, öğreneceğiz.

Öğrenelim ki, bir daha çocuklar o kadar kolay ölmesin.

Hataların “paylaşılmadan” kalacağına kimse güvenmesin, kimse o kadar kolay hata yapmasın.

Konuşmanızda, sizinle aynı görüşte olduğum bir bölüm de vardı.

“Kuzey Irak’a gidelim,” “saldıralım,” “uçakları gönderelim Kürtlerin camlarını kıralım” diye tutturan “savaşkan” Türk basınına sizi ve politikacıları biraz rahat bırakmasını söylüyordunuz.

Bu ölüm ve savaş merakları çok can sıkıcı, haklısınız.

Ama onları bu hale kim getirdi?

Başbakana, hükümete, parlamentoya bilgi vermek, öneride bulunmak yerine basın toplantısı düzenleyip, “sınır ötesi operasyon yapmalıyız” diye fikrini önce basınla paylaşan Genelkurmay Başkanının da bir payı olabilir mi acaba bu durumda?

Sanırım herkesin görev alanlarına dönmesi, mesleklerini evrensel ölçüler içinde gerçekleştirmesi, hataların ortaya çıkarılması ve halka hesap verilmesi hepimizin hayatını daha kolaylaştıracak.

Bir de bunu düşünün isterseniz.

AHMET ALTAN
Taraf Gazetesi, 17 Kasım 2007

Hiç yorum yok: