insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.

Ahmet Altan

17 Şubat 2007 Cumartesi

ESER KARAKAS

Türkiye’yi bekleyen tehlike

Türkiye içinden geçtiği çok çalkantılı ve riskli dönemde talihsiz bir biçimde dünyaya açıklık meselesini bir kez daha tartışmaya açıyor.

Yarı cahil, çapsız ve ufuksuz bir kesim, üstelik kendilerini ulusalcı diye niteleyerek, bu ülkenin yurttaşlarının geleceğini bir kez daha belirsizliğe sürüklemek istiyor.

AB düşmanlığı ve sözde bir ulusalcılık üzerinden Türkiye’yi yeniden içe dönük, kapalı bir toplum ve ekonomi yapmak istiyorlar.

Ve üstelik bu tartışmayı anlamsız, saçma sapan bir siyasal söylem üzerinden yapıyorlar.

İşin kökeninin ekonomiye, büyümeye, istihdama dayalı olduğunu ya bilmiyorlar, ya da tuzları o kadar kuru ki, başkalarının fakirliği, işsiz kalması onları zerre kadar ilgilendirmiyor.

Fransa’da dahi neler olabildiğini görebiliyor muyuz?

Yılların büyük devleti Fransa, bugün Avrupa’nın hasta adamı durumunda.

Bunun temel nedeni de Fransa’nın, dünyada yaşanan temel dönüşümleri algılamada büyük bir sıkıntı içinde olması.

Yeni yapılanma sürecinde dünyadan kopukluk bu ülkeye ekonomi alanında çok pahalı olmaya başladı ama toplum ve devlet bu temel gerçeği görmede zorlanıyor.

Küresel gelişmelerin dışında kalmaya başlayan Fransa’dan geçtiğimiz senelerde 32 milyar Euro yani kırk milyar ABD Doları’na yakın bir sermayenin Belçika, Lüksemburg, İngiltere gibi süreci daha iyi okuyan ülkelere doğru kaçtığı açıklanıyor.

Kırk milyar dolara yaklaşan sermaye kaçışının Fransa’da kaç kişinin işsiz kalmasına, ne ölçüde bir gelir kaybına neden olabileceği de hesaplanmaya çalışılıyor.

Bu sermaye çıkışının altında yatan temel gerekçeler bürokrasinin küresel süreçlere uyumsuzluğu, vergi sisteminin komşu ülkeler ile mukayese edilemeyecek ölçüde esnek olmayan yapısı, IFS denen, büyük servetler üzerine salınan ve başka hiçbir AB üyesi ülkede olmayan bir verginin yaklaşan seçimler nedeni ile adayların yeniden propaganda malzemesi haline gelmesi vs.

Fransızların artık paralarını başka bir ülkede yatırıma dönüştürmelerini de ayıp bir konu olarak görmemelerinin de süreçte büyük bir rol oynadığı kesin.

Fransızlar’ın çok ünlü şarkıcısı Johnny Hallyday’in de vergisel nedenlerden Belçika’ya yerleşmesi bu sermaye kaçışını çok tartışılır bir konu haline getirmiş.

Benzer bir tehlike Türkiye’yi de bekliyor mu?

Türkiye de şayet küresel süreci okumakta zorlanır ve gelişmelere uyum sağlamada zorlanır ise benzer, hatta çok daha büyük bir tehlikenin bizi de beklediğini görmemek olanaksız.

Dışa açık sermaye hareketlerini görmek istemeyen bir vergi sistemi, içe kapanmaya istekli bir devlet yapılanması, sözde ulusalcı bir siyasal söylemin iktidara ulaşma ihtimali son senelerde bize doğru yönelmeye başlayan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yönünün hemen değişmesine neden olabilir.

Daha da vahimi, muhtemel bir içe kapanma döneminde yerli sermaye gruplarının da yatırımlarını dışarı taşımaları olabilir.

Sözün özü

Sözde ulusalcı söylem ve politikaların, üstelik bir de siyasal iktidarı ele geçirebilirler ise, temel maliyeti sermaye kaçışları ve bunu izleyecek fakirleşme ve işsizlik olacaktır.

Herkesin aklını başına alıp bu ihtimali, Fransa’da yaşananları da izleyip, düşünmesi gerekiyor.

Eser Karakas - Star Gazetesi

Hiç yorum yok: