insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.

Ahmet Altan

17 Şubat 2007 Cumartesi


Ürpertici sorular…


Şimdi, bizimkine pek devlet denemeyeceği artık açıkça görülüyor.

Başbakanın deyimiyle “içinde çetelerin” bulunduğu bazı kurumlardan oluşan, birbirinden kopuk, denetimsiz, hiyerarşik sistemi tümüyle yok olmuş, disiplinini yitirmiş, hukuk ilkelerini unutmuş, güvenilmez ve tehlikeli bir yapı, bize “işte bu devlettir” dedikleri.

Devletin parçası olarak karşınıza çıkan adam “çeteden” mi değil mi bilemiyorsunuz.

Ve bu çetelerin tek amacının toplumun düzenini ve istikrarını bozmak olduğunu da rahatça anlıyorsunuz.

Sürekli olarak cinayetlerle, çatışmalarla, bombalarla Türkiye’yi bir belirsizliğe sürüklemeye çalışıyorlar.

Bir bakıyorsunuz, Şemdinli’de bomba atıp adam öldürmüşler.

Bir savcıyla bir milletvekiline gözlerini kırpmadan ateş açmışlar.

Bir bakıyorsunuz, Hrant Dink’in öldürüleceği davul zurnayla ilan edilirken bunu duymazdan gelmişler.

Bir bakıyorsunuz, Hrant’ın katilinin eline bayrak verip resmini çekmişler, yetmemiş birlikte poz vermişler.

Bir bakıyorsunuz, cebinde bombayla yakalanan iki kişiye ceza yağdırırken, daha sonra Hrant Dink’in öldürülmesini planlayacak olan adama McDonald’s’ı bombaladığı halde çok fazla ceza vermemişler, bir de üstelik serbest bırakmışlar.

Her yerdeler.

Orduda, poliste, yargıda, siyasette…

Bir emir komuta altında mı çalışıyorlar yoksa tümden denetimsiz bir haldeler mi onu tam kestiremiyorsunuz.

Çünkü bunun araştırılması da engelleniyor.

Araştırmaya kalkan Van Savcısının başına neler geldiğini hep birlikte gördük.

Devletin “temiz” parçasının, ülkenin istikrarını bozmaya çalışan bu “çeteleri” engellemeye çalıştığı seziliyor ama şimdilik buna pek güçleri yetmiyor.

Hep yeni cinayetler, yeni saldırılar, yeni bombalamalar bekliyoruz…

Ve bunların devletin içinden birilerinin himayesinde yapılacağını biliyoruz.

Türkiye’yi fakirleştirmeye, yalnızlaştırmaya, istikrarsızlaşmaya çalışan adamların bir kısmının bunu “iyi niyetle” yaptığını düşünelim.

Diyelim ki, bu adamlar kendilerinin hepimizden daha vatansever, daha akıllı, daha bilgili olduğuna inanıyorlar.

Diyelim ki, Samsun’da katilin resmini bayrakla çekenler ve birlikte fotoğraf çektirenler bir katili yüceltmenin Türkiye’nin yararına olacağına inanacak zekâ düzeyindeler.

Cinayete karşı çıkanların “hain” olduğunu düşünüyorlar.

Cinayeti destekleyenlerin de vatanperver.

Peki, onların samimi inançlarının bu olduğunu kabul edelim.

Ve gelelim ürpertici sorularımıza.

Türkiye’nin düşmanı olan bir veya birkaç ülkenin “ajanları” buraya gelmiş olsalar, ne yapmak için uğraşırlar?

Türkiye’nin istikrarlı ve huzurlu olması için mi?

Yoksa Türkiye’nin istikrarının ve düzeninin bozulması için mi?

Ben hiç “düşman” ülkeyi çeşitli fesatlarla “istikrara” kavuşturmaya çalışan bir casus örgütü duymadım.

Bir ülkenin düşmanları, o ülkenin düzenini bozmaya ve kaos yaratmaya çalışırlar.

Ajanların hedefi budur.

Peki, düşman ajanların hedefleriyle “derin devletin” hedefleri birbirine biraz fazla benzemiyor mu?

Siz, Türkiye’ye düşman bir ülkenin casus teşkilatının başkanı olsanız, istikrarı bozmakla görevlendireceğiniz ajanlarınızı nereye yerleştirmek isterdiniz?

Nerede, hiçbir baskıyla karşılaşmadan, aksine himaye görerek ülkenin birliğini ve huzurunu bozacak eylemleri rahatça yapabilirler?

Devletin içindeki çetelerden daha güvenli bir yer var mı bir yabancı ajan için?

Devletin içine yuvalanmış çetelerin arasına karışmış kaç yabancı ajan var?

Kaç kişi “vatansever” maskesi altında Türkiye’nin geleceğini karartmaya, kendi ülkesinden aldığı emirler doğrultusunda istikrarı bozmaya çalışıyor?

İşte tam da burada korkunç bir durumla karşı karşıya kalıyoruz.

“Derin devlet” denilen çeteler öylesine büyük bir güç tarafından korunuyor ki onların arasında kim ajan, kim sadece zekâsız bir piyon ayırt etmek mümkün değil.

Bunu araştırmaya bile izin vermiyorlar.

“Biz vatanseveriz, huzurlu bir ülke isteyen herkes haindir” diye bağırarak kendilerine öyle bir kalkan oluşturmuşlar ki arkasına geçemiyoruz.

Ve devleti koruduklarını söyleyenler, devleti de toplumu da parçalıyorlar.

Şemdinli’deki bombardıman Türk-Kürt ayrımını ve düşmanlığını beslemeyi amaçlıyordu.

Danıştay cinayeti dindar-laik kutuplaşması yaratmayı arzuluyordu.

Hrant Dink cinayeti, Türk-Ermeni düşmanlığını körüklemeyi hedeflemişti.

Derin devletin her hamlesinde Türkiye’deki insanları bölme planı var.

Türkiye’ye düşman bir ülkenin ajanları sizce ne yapmak isterlerdi bu ülkede?

Türkiye’deki insanları bütünleştirmeyi mi yoksa bölmeyi mi planlarlardı?

Peki, şimdi biz neyle karşı karşıyayız?

Kendilerini en vatansever, en akıllı, en bilgili sanan bazı zekâsızların “ülkeyi kurtarmak” için yaptıkları eylemlerle mi?

Yoksa düpedüz yabancı ülkeler tarafından kullanılan ve devletin içine yerleştirilmiş yabancı ajanların denetimindeki bir örgütlenmeyle mi?

Ben, “derin devlet” denilen karanlığın içinde çok tuhaf ilişkiler olduğunu düşünüyorum.

Bir kısmı sadece akılsızlığından ve kendini önemli hissetme hastalığından dolayı bu işlere karışmış olsa da, son tahlilde, ülkeyi parçalamaya, istikrarsızlaştırmaya, kan dökmeye çalışan bir oluşum karşımızdaki.

Kimin tarafından yönlendirildiğini bilmediğimiz bir örgüt.

Devletin “temiz” parçası bu “kirli” parçayı yakalamak için çabalarken, bilmiyorum, sadece bir hukuksuzluğa mı engel olmaya çalışıyor yoksa “bunlar kimin emrinde” kuşkusu onların aklında da kıpırdıyor mu?

Bütün bu yaşadıklarımızı, “derin devlet” denilen örgütün “yabancı ajanlar” tarafından yönlendirildiğini kabul ederek değerlendirdiğinizde, “yok canım düşman ajanlar Türkiye’yi bölmek ve buranın istikrarını bozmak için uğraşmaz” diyor musunuz?

Ya da tam aksine, “düşman ajanları ülkeyi bölmek isterler“ diyorsanız, sizce bu işi nasıl yaparlar?

“Burada hepimiz eşitiz, hepimiz vatandaşız, hepimizin hakkı var bu ülkede, herkes kendi dilini elbette konuşabilir, herkes kendi dininde elbette ibadet edebilir, hukuk hepimiz için gereklidir, dünyayla bütünleşmek bizi zenginleştirir” mi derler?

Yoksa ülkede etnik ve dinsel çatışmaları kışkırtacak eylemler mi yaparlar?

Derin devlet denilen çetelere iyi bakın.

Ve bu çetelerin yabancı ajanlar tarafından yönlendirildiğini düşünerek olayları analiz edin.

Bakın bakalım nasıl bir sonuç elde edeceksiniz.

Tabii bir de şunu sormanız gerekecek.

Derin devleti kim koruyor?

Niye koruyor?

Kimin adına koruyor?

Ve şundan emin olun bunlardan hiçbiri Türkiye adına yapılmıyor.

AHMET ALTAN-Nokta

Hiç yorum yok: