insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.

Ahmet Altan

19 Şubat 2007 Pazartesi

Rusya ve Türkiye el ele veriyor

Putin'in ABD'ye meydan okuması tüm dünyada geniş yankı buldu. Türkiye de zoru başardı ve kendine Batılı gibi görünen ama aslen bizim gibi Batı ile ciddi sorunları olan bir ortak buldu. Türkiye-Rusya yakınlaşmasını dikkate almak istemeyenler bir an evvel ABD'nin değişmesi için dua etsin

Münih'teki Güvenlik Politikaları Konferansı'na damgasını vuran en önemli olay kuşkusuz Rusya Devlet Başkanı Putin'in yaptığı konuşmaydı. Putin, ilk kez katıldığı Münih Konferansı'nda tarihi bir çıkış yaparak 'tek kutuplu' dünya düzeninin kabul edilemeyeceğini vurgulayarak ABD'ye meydan okudu. Putin'ın konuşması anti-Amerikanizmin son derece güçlenmiş olduğu dünyanın pek çok ülkesinde Sovyetler Birliği'nin 1991'de resmen dağılması ardından Moskova'nın yeniden küresel siyaset sahnesine ihtişamlı bir dönüşü olarak yankı buldu.
Peki Rusya'nın uluslararası sahneye bu güçlü dönüşü Türkiye'de nasıl algılanıyor?
Münih toplantılarını izleyen CHP lideri Deniz Baykal, konuşmayı 'Gecikmiş, ama memnuniyet verici' olarak nitelemiş. ABD'nin tek yanlı uygulamalarının yol açtığı tahribata nihayet güçlü bir dünya liderinin karşı çıkması CHP ve milliyetçi kanatta belli ki son derece olumlu karşılanıyor. Buna şaşırmamak gerekiyor. Ulusalcı akım ve söylemin çok güçlendiği ülkemizde, Rusya gibi güçlü bir devletle aynı anti-Amerikan frekansı paylaşıyor olmak sevindirici olmalı. İki ülke böylece kendi ulusalcı akımlarını ortak bir ABD karşıtlığı paydasında birleştiriyor olabilirler.
Ancak burada daha önemli olan Genelkurmay'ın Putin'in konuşmasına kendi resmi sitesinde yer vermiş olması. Putin'in dünyaya bakışı ile Türk Silahlı Kuvvetleri'nin küresel analizleri arasında benzerlikler olması oldukça çarpıcı. Murat Yetkin'in geçen hafta köşesinde ifade ettiği gibi: "Putin'in konuşmasında küreselleşme, ABD'nin tek yanlı karar mekanizmaları ve hükümetlerin parasıyla işletilen hükümet dışı kuruluşların (NGO) faaliyetleri konusunda söylediklerinin Büyükanıt'ın Genelkurmay İkinci Başkanlığı sırasında 29 Mayıs 2005'te Harp Akademileri'nde yaptığı konuşma arasındaki benzerlikler, kimi yerlerindeki paralellikler ise dikkat çekici."
Vizyonlar ortak
O halde sormak gerekiyor: NATO üyesi Türkiye'nin Avrupa ve ABD cephesinde yaşadığı sorunlar Moskova ile ortak bir stratejik vizyon mu üretiyor? Bu soruya genel hatlarıyla 'Evet' cevabı vermek mümkün. Son iki yıldır Türkiye, Rusya ile bir ekonomik ve stratejik balayı yaşıyor. Ticaret hacmi ve enerji bağı açısından büyük önem kazanan bu ilişkiyi, Türkiye'nin Batı ile pek de iyi gitmeyen ilişkilerinden bağımsız değerlendirmek hata olur. Bu nedenle Ankara'nın Moskova ile gittikçe derinleşen ilişkileri, Türkiye'nin AB ve ABD ile yaşadığı toplumsal güven bunalımından bağımsız olarak ele alınamaz hale geldi. Türk toplumunun Batı ile yaşadığı güven bunalımını anlamak için geçen sene yapılan çarpıcı bir kamuoyu araştırmasına bakmak yeterli. Arı grubunun yaptırdığı bu ankete göre Türkiye'de yüzde 65' lik bir çoğunluk, 'Batılı devletlerin Türkiye'yi parçalamak istediğine' inanıyor. Halkının yüzde 70.5'lik bir çoğunluğu ise Batı'nın PKK'nın güçlenmesine yardım ettiğini düşünüyor. ABD ve Türkiye arasında ' bir savaşa doğru' gidildiğine inananlar ise yüzde 35. AB'nin Türkiye'den talep ettiği reformların, 'Sevr Anlaşması'nda istenenlere benzediğini' düşününlerin oranı yüzde 60.
Bu rakamlar NATO üyesi ve AB ile üyelik görüşmelerine başlamış bir ülkede elde edilen veriler.
İşte bu toplumsal ortamda devletimiz zoru başardı. Kendine Batılı gibi görünen ama aslen bizim gibi Batı ile ciddi sorunları olan bir ortak buldu. Rusya ile Türkiye arasında ilginç benzerlikler var. Her iki ülke de Batı tarafından reddedilmişlik üzerine kurulu, karmaşık ve derin bir kimlik sorununa sahip. Sovyetler sonrası Rusya, Putin sayesinde Çarlık dönemine benzer bir otoriter siyasi yapı ve dış politika ufkuna dönmüş durumda. Türkiye ise Osmanlıvari bir stratejik derinlik ve etki alanı yaratma peşinde. Rusya ile imparatorluk geleneklerimiz ve kimlik sorunlarımız tarihi rekabete rağmen uyuşuyor. En önemlisi, günümüz konjonktüründe, her iki devlet de ABD'nin başarısız ve beceriksiz politikaları nedeniyle ortak tehdit algılamasısına kavuşmuş durumda.
Teröre bakış da aynı
Benzerlikler bununla bitmiyor. Bizim PKK'ya bakışımız ile Rusların Çeçen sorununa yaklaşımı hemen hemen aynı. Her iki devlet sorun etnik değil, 'terörizm' diyor. Batı basını etnik ve siyasi haklardan bahsedince her iki ülke de öfkeden köpürüyor. Eskiden Rusya PKK'ya, bizde Çeçenlere sempati duyarken şimdi artık aynı gemide olduğumuzu anladık. Türkiye Çeçen hareketine, Moskova'da PKK'ya karşı mesafeli duruyor. Terörizm konusunda (Beslan faciası sonrası) iki ülke istihbarat birimleri arasında ciddi bir işbirliği söz konusu. Aynı zamanda Türkiye ve Rusya'nın anti-Amerikan refleksleri de örtüşüyor. Washington'ın demokrasi ve özgürlük söylemi, Irak, İran, Suriye politikası, Büyük Ortadoğu Projesi ve Karadeniz Bölgesi'ne yaklaşımı, Moskova ve Ankara'da devlet nezdinde benzer bir alerji yaratıyor. Moskova ile Ankara'nın Ukrayna ve Gürcistan devrimlerine bakış açısı da ilginç benzerlikler taşıyor. Her iki ülke bu devrimlere demokratik halk hareketleri değil, Amerika'nın ve Soros'un tezgâhı deyip burun büküyor. Moskova NATO'nun Ukrayna ve Gürcistan'a genişlemesinden çekiniyor. Ankara ise AB'nin Kiev ve Tiflis'le dayanışma içine girerek Türkiye'yi gene ikinci plana itmesinden çekiniyor. Rusya ve Türkiye'nin aynı stratejik frekansta düşünüyor olmasının üzerine, bir de iki ülke arasındaki 15 milyarlık ticaret hacmini, imzalan enerji anlaşmalarını ve her yıl katlanan turizm potansiyelini ekleyin. Durum açıkça ortada. Türkiye-Rusya yakınlaşmasını dikkate almak istemeyenler bir an evvel ABD'nin değışmesi için dua etsinler. Aksi takdirde yakında Şanghay Ortaklık Örgütü bildirgeleri de resmi sitelerimizde boy gösterirse şaşmayalım.

RADIKAL2
Dr. Ömer Taşpınar: Brookings Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü

Hiç yorum yok: