insanların düşünmesine de engel olan bir eğitim ve medya var. İnsanların düşüncesi yasaklanmış vaziyette. Biz insanların düşünmesinin önünü açmak istiyoruz. Düşünmek, soru sormakla başlar.

Ahmet Altan

14 Şubat 2007 Çarşamba

THE WASHINGTON POST
Türkler ve Kürtler için bir fırsat mı?

Kerkük konusunda kriz beklenmesine rağmen, Iraklı Kürtlerle Türkiye'nin bugün birbirine ihtiyacı var: PKK'yı dizginlemiş bir Irak Kürdistan'ı Türkiye'yle güney arasında tampon görevi görebilir; Türkiye de, kendisine ekonomik fırsat sunan kuzeyin koruyuculuğunu üstlenebilir

Richard Holbrooke

Irak'ta ne olursa olsun savaşın yarattığı korkunç çöküşü kısıtlamaya çalışmalıyız. Başlama noktamızsa, vazgeçilmez NATO müttefikimiz, Soğuk Savaş sonrası döneminin ön cephedeki ülkesi, ancak ABD'yle ilişkileri son altı yılda önemli ölçüde kötüleşen Türkiye olmalı.

En acil sorun Kürt teröristlerin Irak sınırından girerek Türkiye'ye yaptığı baskınlar. Bu sınır, her iki tarafında da kendilerine ait bir ülkeyi hak ettiklerini düşünen Kürtlerin yaşadığı alanı ikiye ayırıyor. Yüzyıllardır süren düşmanlığa rağmen bir yakınlaşmaya gidilmesi, uzun vadede Türkiye'nin ve Kuzey Irak Kürtlerinin çıkarına. Ancak böyle bir çaba tartışma yaratacağından, sadece ABD'nin güçlü teşvikiyle mümkün olabilir.

ABD'ye çok iş düşüyor


Öncelikle, Ankara'da Türk liderlerle yaptığım görüşmelerden sonra geldiğim Irak Kürdistanı başkenti Erbil'den birkaç bilgi vereyim. Bu barışçıl şehir, kafa karıştırıyor: Savaştan yıkılan Irak'ta mıyım yoksa gitgide güçlenen Kürdistan'da mı? Erbil sonunda bağımsız Kürdistan'ın başkenti veya parçası olacak mı? Yoksa bu bölge başka bir savaşın, bu sefer Kürtlerle Türkler arasında bir çatışmanın yürütüldüğü meydan halini mi alacak?

Bu yere kendi vatandaşları gibi Kürdistan da diyebilirsiniz, Türkler gibi Kuzey Irak da. Adını ne koyarsanız koyun, bu 4 milyon insanın ezici çoğunluğu, 2005 referandumuna göre yüzde 98'i, Irak'ın parçası olarak kalmak istemiyor. Onları kim suçlayabilir ki? Burada hiçbir şey insana Ortadoğu hissi vermiyor. Irak ulusal bayrağı yasak, sadece Kürdistan bayrağı gönderde. Ve her ne kadar Kürtler meşhur korkusuz savaşçılarından bazılarını Amerikalıları desteklesin diye Bağdat'a gönderse de, General David Petraeus'un Bağdat'ta gidişatı değiştirme planının işe yaramamasından korkuyorlar.

1921 Kahire Konferansı'nda Winston Churchill ve Gertrude Bell'in Osmanlı İmparatorluğu'nun enkazından Irak adında bir ulus yonttuğundan beri, Türkiye ve İran daima Kuzey Irak Kürtlerinin bağımsızlığına karşı çıkmıştır, zira her ikisi de sınırlarına dayanmış bağımsız bir Kürdistan'ın kendi büyük Kürt nüfuslarındaki mevcut ayrılıkçı hareketleri teşvik etmesinden korkarlar.

Bu korku simetrisi yarı gizli görüşmelere, hatta NATO müttefikimizle 'şer ekseni'nin bu mümtaz üyesi arasında PKK konusunda bir miktar işbirliğine yol açtı. PKK, yıllardır Kuzey Irak içindeki üslerinden hareket ederek hem Türkiye hem de İran'a baskınlar düzenleyen bir terörist grup. Bu üslerden bazılarına Türklerin kısıtlı askeri harekât düzenlemesi ihtimalini de yok saymıyorum, ne de olsa Başbakan Recep Tayyip Erdoğan seçim yılında, şahin rakiplerine karşı güçlü milliyetçi kartlar açması gereken muazzam bir siyasi baskı altında.

Türkiye'yle ilişkileri yıllardır kötü bir şekilde yönettikten sonra, yönetim artık geçen yıl, herkesin saygı duyduğu eski NATO komutanı emekli General Joe Ralston'ı PKK sorunu için özel temsilci olarak atadı. Ralston'ın müdahalesi geçen yaz Türklerin Irak'a bir saldırısını önlemeye yaradı ve emekli general Erbil'in PKK'yı dizginlemesini sağlamaya yönelik çabalarını hızlandırıyor.

Ancak daha önemli bir mesele var: Muazzam bir petrol alanının ortasında ve Irak Kürdistanı sınırlarının hemen dışında yer alan etnik çeşitlilikteki Kerkük şehrinin nihai statüsü. Yeni Irak anayasası, Kerkük'ün Kürdistan bölgesine dahil edilip edilmemesi konusunda bu yıl bir referandum çağrısında bulunuyor. Bunun Kerkük'te yaşayan etnik kuzenleri Türkmenler üzerindeki tehlikelerini dile getirip duran Türklerse, böyle bir olayı kabul etmeyeceklerini söyledi. Büyük bir krizin patlak vermemesi için ABD yoğun aracılık üstlenmeli, ancak ne yazık ki Ralston'ın mevcut görev tanımı Kerkük'ü içermiyor.

Tarihteki olaylara rağmen Türkiye ve Irak Kürdistanı'nın birbirlerine ihtiyacı var. Kürdistan, Türkiye'yle güneydeki kargaşa arasında bir tampon görevi görebilir, Türkiye'yse her ne kadar teknik anlamda Irak'ın bir parçası olsa da, artık işlevsiz bir Bağdat yönetiminden etkin biçimde ayrılmış Kürdistan'ın koruyucusu rolünü üstlenebilir. Ayrıca Kuzey Irak, Türkiye'ye muazzam bir ekonomik fırsat da sunuyor; daha şimdiden 300'den fazla Türk şirketi ve büyük çaplı Türk yatırımı, Kürtlerin kalkınmasının en önemli dinamolarından birini oluşturuyor.

Liderler fırsatın farkında


Yakınlaşma için iki tarafın da büyük adımlar atması gerekiyor. Şu anda Kürt bölge yönetimi başkanı olan efsanevi Kürt lider Barzani'nin PKK'yı dizginlemesi ve Türkiye'nin içişlerine karışmamaya söz vermesi gerekiyor. Kerkük'te Türklerin haklı kaygılarını da göz önüne alan bir uzlaşma sağlanması gerekecek. Bunu sağlamak başta Türk ordusu olmak üzere herkese zor gelebilir, ancak yine de, ve bana kalırsa Amerikalıların da güçlü teşvikiyle, denenmesi gerekiyor.

Tarih ve efsaneler nedeniyle bir Türk-Kürt anlaşması aşırı derecede zor görünüyor. Tarihin akışını değiştirmeyi ancak vizyon sahibi liderler becerebilir. Charles de Gaulle ve Konrad Adenauer bunu Fransa ve Almanya'da yaptı, Nelson Mandela'ysa Güney Afrika'da. Ancak böyle insanlar çok çok nadir ortaya çıkar. Yine de Irak'taki kriz nedeniyle Türkler ve Kürtlerin ortak çıkarlarını düşünmeleri gerekiyor. Her iki tarafın da etkileyici liderleriyle daha yeni yaptığım görüşmelerin ardından, bu kişilerin sadece bir krizle değil, aynı zamanda bir fırsatla karşı karşıya olduklarını anladığını söyleyebilirim.

(ABD'nin eski BM temsilcisi, 12 Şubat 2007)

Hiç yorum yok: